Geçmiş Yaşam Seansında danışanım kendini yıkık
bir kente uzaktan bakarken buldu. Oraya bakarken kendini her şeyden uzakta
hissediyordu. Bir sonraki sahnede danışanım, 20-25 yaşlarında bir kadın
olduğunu fark etti. Çıplak ayakları ve çiçekli elbisesiyle dolaşıyordu. Kendini
yalnız hissediyordu. Aslında kendi kendini izole etmişti ancak bu durum belli
bir süreden sonra onu üzmeye başlamıştı.
Mesleğinin ne olduğuna baktığımızda, doğada
bitkiler toplayıp bunlardan ilaç yaptığını keşfettik. İnsanlar uzakta yaşıyordu
ve kısıtlı sayıda kişiye ulaşabiliyordu. Çünkü insanların onu kabul
etmeyeceklerini düşünüyordu. Bu yüzden de kendini kapamıştı.
Zamanda ilerlediğimizde, bir kasabaya
yerleştiğini fark ettik. Artık şifalı ilaçlar yapmıyor sadece bahçesiyle
ilgileniyordu. Ancak zamanla kendini güçsüz ve işe yaramaz hissetmeye başladı.
Sonunda hastalandı. Bir komşusu onunla ilgileniyordu. Komşusunun ilgisi onu
hayata tekrar bağladı. İyileşti ve insanlara yardım etmeye başladı.
Ölüm anına gittiğimizde 65 yaşlarındaydı,
yanında çok sevdiği kocası vardı. Yıllarca insanlara yardım etmişti ve çok
mutluydu.
Bu yaşamın dersi; karamsarca hareket edip,
denemeden yargıya varmanın mutsuzlaştıracağıydı. Yaşam amacı ise sahip olduğu
yetenekleri cesurca ifşa etmekti.
Yaşam amacımız bizim ruh suyumuz, can
özümüzdür. Onu ifşa ettikçe, Dünya’ya ve ruhlara yaşam amacımızı hediye
ettikçe, gerçekten var olmayı deneyimler tabiri caizse çiçek açarız.
Hepimizin yaşam amacımızı gerçekleştirmemiz
dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder