29 Ağustos 2016 Pazartesi

Evrensel Karmik Dizim'den Anne-Çocuk ilişkisi hakkında notlar


Bu hafta gerçekleştirdiğimiz EKD çalışmasında çoğunlukla anne ve çocuk ilişkisi konulu dizimler açtık. Fark ettiklerimizi sizlerle de paylaşmak istiyorum. Umarım aşağıda yer alanlar maddeler annenizle olan ilişkilerinizi gözden geçirmenizde ve gerekiyorsa yeniden inşaa etmenizde yardımcı olur.
*Anne ve çocuk, anne ve çocuk olarak kalmalıdır. Annenin kendine ait arkadaşları olmalı ki çocuğunun gözündeki anne rolü daim olabilsin.
*Anne, çocuğuyla eşiyle arasında yaşananları anlatmamalıdır. Çünkü çocuğun anne ve baba olarak gördüğü bireylerin, kendi içlerindeki sorunlar sadece kendilerini bağlar. Eğer çocuk, babasını annesinin gözünden görürse, asla babasını gerçekten göremez. Bu durum da gelecekte eril enerjiyle ilgili blokajlar olarak kendini gösterir.
*Çocuk, annesinden ona sınırlar koymasını ister. Çocuk kendi rolünü oynayabilmek için sınıra ihtiyaç duyar. Eğer sınırlar olmaz çocuk, çocuk rolünü bırakıp, baba, eş, ağabey rolüne bürünebilir. Bu nedenle annenin yeri geldiği zaman otoriter olması gerekmektedir.
*Yaşam enerjisi anne-babadan çocuğa doğru gider. Dolayısıyla annenin çocuğa sevgiyi ve enerjiyi vermesi gerekir. Eğer anne özellikle de kurban rolünü benimsediyse ve alan konumuna geçtiyse, çocuk kendini anne rolünü oynarken bulur. Bu da ilişkideki alma verme dengesinin bozuk olduğunu gösterir.
Işık ve sevgiyle,

Damla

13 Ağustos 2016 Cumartesi

QHHT Regresyon Deneyimi: Dilsiz Kuğu


Papatya seans için geldiğinde öncelikle çakralarını taramamız gerektiğini hissettiğim. Kalp ve boğaz çakralarında sanki birbirine bağlı duran düğümler vardı. Bana kendini bildiğinden beri çoğu zaman başkalarını kırmamak adına hissettiklerini, düşündüklerini içine attığını söyledi. Beraber çalışmamızı düşündüğü konuyu sonraya bırakıp, bunun için çalışmaya başladık.

Geçmiş yaşamlarında hem beni, hem de Papatya’yı en çok etkileyen kuğu olduğu yaşamıydı. Eskiden sürüsü ile beraber özgürce yaşarken, birileri onu yakalıyor, kanatlarının hareketini kısıtlayıp minicik bir gölete atıyorlardı. Etrafında bir sürü insan ona bakarken, o güzel kuğu tek başına yüzmek zorundaydı. İçindekileri haykırmak istiyor ama konuşamıyordu. Tıpkı şimdiki yaşamında olduğu gibi. Allah’ın izni ve meleklerin yardımıyla yaptığımız şifa çalışmasından sonra, Papatya’ya özel hazırladığımız olumlama cümlelerini de tekrar etmesinin etkili olabileceğini söyledim. Olumlama cümleleri ruhumuzla yaptığımız şifalanma terapilerinden sonra, zihnimizin de bu terapilere dahil olmasını kolaylaştırıyor. Ayrıca bu cümleleri sevgiyle her kurduğumuzda evrene de mesaj göndermiş oluyoruz J Çekim yasası devreye giriyor.


Sonraki günlerde Papatya sevinçle beni aradı; “Artık içimden gelenleri olduğu gibi söylüyorum, içime atmıyorum. Fark ettim ki korkularım yersizmiş. Sözlerim sevgiyle dönüyor bana. Ayrıca uzun zamandır konstipasyon sorunum vardı, o da şifalandı”. Aslında hastalık diye bir şey yok, sadece bedenimiz bize mesajlar vermek istiyor bunu da uyarıcılarla yapıyor. Dolayısıyla hastalıktan çok bu uyarıcıların ne demek istediğine odaklandığımızda ve mesajı aldığımızda uyarılar kendiliğinden yok oluyor. İçine atmak ve içindekileri tutmak ile konstipasyon nasıl de birbirine benziyor değil mi?

8 Ağustos 2016 Pazartesi

EKD Deneyimi: Bedenden Gelen Mesajlar


Bedenimiz bize bizi anlatan mesajlar taşır. Rahatsızlık diye adlandırdığımız her şey aslında bedenin dönüşmemiz için yaptığı uyarılardır. Ruhumuzla bu uyarıları kabul edip bu yönde adımlar atarsak kısa zamanda bedensel şifalanmalar da yaşanabilir.
Bu konuda yazılmış pek çok kaynağa ulaşabilirsiniz. Özellikle Louise Hay’in kitapları bu alandaki değerli kaynaklar arasında yer alıyor. Rahatsızlıklara mesajlar olarak bakıp onları kabul ettiğimiz yaşam keyifli dönüşümler yaşayabiliyoruz. Bazen bu mesajları kendi başımıza yaptığımız çalışmalarla alabilirken bazen de farklı teknikler için destek almamız mümkün oluyor. Ufak bir hatırlatma tüm ruhsal dönüşüm çalışmalarında olduğu gibi bu teknikler psikolojik ya da tıbbi bir gereksinmenin yerine geçmez, sadece hayatın her alanında enerji dengesi sağlamaya yöneliktir.

EKD çalışmalarımız sonrasında güzel dönüşümler yaşayan iki danışanımın mektubunu sizlerle paylaşıyorum:

Kardeşim, hastalıkları için dizim yaptırmıştı. Bel fıtığı, göbek fıtığı, migren gibi rahatsızlıkları vardı. Dizim sırasında bu rahatsızlıkların ona etrafındaki sevgiyi fark etmesi gerektiğini hatırlatmaya çalıştıkları ortaya çıkmıştı. Çünkü çok sevilmesine ragmen sevgiyi tam olarak hissedemiyor ve çeşitli rahatsızlıkların bahanesiyle bu sevgiyi hissetmeye çalışıyordu. Dizim sırasında, Damla, “birinin seni sevdiğini söylemesini bekleme aç telefonu seni seviyorum de” demişti ve sevildiğini hissetmesini engelleyen blokaj çözülmüştü. Dizimde kardeşimi oynayan kişi de dizim sonrasında, “sevgisizlik hissi vardı, hastalıkların bir nedeni de buydu öyle hissettim” demişti. Tam bir hafta sonra kardeşimin evlilik yıldönümüydü. Her zaman hediyesi ve çiçeği gelirdi. Ama bu defa çiçekler, hediyeler, abartılı aşk dolu yazılar (okuduğumda ağladım o kadar müthişti) geldi. Ardından da başbaşa yemeğe çıktılar. Yetmedi ertesi gün bir daha hediye geldi. Hatta spiritüel konulara inanmayan eniştem bana da melekli kolye almış. Herkese binlerce kez teşekkürler. Şükürler olsun


Bir mucize daha o zaman:)
Pazar günkü dizimimde dizimde yer alan katılımcıların üçünün de ilk yaptığı sağ omuzlarını tutmak oldu. “Omzum, boynum ağrıyor” dediler işte o an benim dizimin olduğunu anladım.
15-16 yıldır sağ omzumda ve boynumda ağrım vardı. Üç defa fizik tedavi oldum, bir kez de bütün sırtıma minik minik iğneler yapıldı, her gün ağrı kesici ilaçlar, masajlar ama ağrı geçmedi. Veeee dizimden beri ağrı gitti. Size ve dizimdeki herkese binlerce kez teşekkürler.


Bir sonraki yazıda buluşuncaya dek ışık ve sevgiyle kalın...

1 Ağustos 2016 Pazartesi

Regresyon Deneyimi: Şekil Değiştirenler


Geçtiğimiz günlerde aramızda çok özel bir bağ olduğuna inandığım bir danışanımla yaşadığımız regresyon deneyimini sizlerle de paylaşmak istedim.
Danışanım, gittiği ilk yaşamda kendini siyah beyaz renkli bir vahşi bir at olarak gördü. Kovboylar onu yakalamaya çalışıyor, ancak başarılı olamıyorlardı. Ardından kızılderililerin bulunduğu yere gitti. Onlar, onu yakalamıyor, ona saygı duyuyorlardı. Çünkü o, onlara yol gösteriyordu. Su ve besin kaynaklarının yerlerini onlara gösteriyordu. Ardından kızılderili kabilesinin olduğu yere geldi. Buraya gelince bir anda silüeti değişti ve bir kıza dönüştü. Ancak bedeni yarı şeffaf gibiydi. Etraftaki herkes ona saygıyla bakıyordu. 
Büyük bir çadırın önünde durdu, içeri yalnızca o girebiliyordu. İçeri girdiğinde tekrar bedeninden bağımsız bir hale geçiş yaptı, bu kez ağzından ateşler çıkan bir enerji bedenindeydi ve karanlıklarla savaşıyordu. O çadırda fiziksel hiçbir şey yoktu. Çadır onun ruhsal boyuta geçiş yapmasını sağlıyordu ve orada karanlıklarla buluşuyordu. 
Sonraki sahnede yine kız bedeninde, bir çocuğa şifa veriyordu. Çocuğa dokunduğu zaman onun ruhunu dönüştürebiliyordu. Çocuğun içinde yer alan karanlık enerjileri, kötülüğü iyiliğe çeviriyordu. Bu güç onun bedeninden, özünden geliyordu. 
Daha sonra onun bu kabileden ayrılışını gördük. Görevini tamamladığını hissettiğinde, ilk sahnedeki at onun yanına bindi. O da kız bedeniyle oradan ayrıldı. Nereye gitmeleri gerektiğini at biliyordu ve kızı oraya götürüyordu.
Danışanımın bu yaşamını hatırlamasının sebebi oradaki özgürlüğü bu yaşamda da deneyimlemeyi öğrenebilmesiyle ilgiliydi. Orada tam olarak ne olduğunu sorduğumuzda, insanların onu bedenlenmiş melek olarak gördüklerini ancak onun başka bir gruba dahil olduğu bilgisini öğrendik. Bu grup şekil değiştirenler grubuydu. Genel olarak enerji bedeniyle bulunan bu grup mensupları gerektiği zaman, uygun bedenlere girerek yaşam amaçları olan ışığı yaymak ve şifalandırmak görevlerini yerine getiriyorlardı.

Işık ve sevgiyle,
Damla