Bazen küçük bir dükkanın önünden geçerken, özenle yerleştirilmiş ürünler dikkatinizi çeker ya da el emeği ile yapılmış olanlar. Aynı işlevi görse de fabrikadan çıkanlara kıyasla farklı bir ruha sahiptirler. Çünkü henüz yaratılırlarken, türkülerle, umutlarla beslenmişlerdir. Kocaman adamların oturup karar verdikleri toplantı odalarındaki pazarlama grafikleri ya da tüketici araştırmaları ile değil.
Doğa ve evren "tek olmak", "özel olmak" üzerine kuruludur, hiçbir bulut diğerine benzemez, her papatyanın yaprağının dokusu farklıdır tıpkı parmak izlerimiz gibi. Oysa şimdi hepimiz aynı telefonu kullanıyor, aynı arabalarda seyahat ediyor, aynı evlerde, aynı eşyalarla yaşıyoruz. Üstelik bunu tercih ediyoruz, "onunkini" istiyoruz. Kendi yolumuzu yürümek yerine bize "güvenli sağlam ve iyi getirili" diye empoze edilenleri belki de kendi kendimize empoze edilenleri seçiyoruz. Aradaki patikalarda saklı olan köy kahvelerini, gelincik tarlalarını, şelaleri atlıyoruz hep ana arterleri seçiyoruz, kalabalık, tıkanık ve bilindik olanları.
Şimdi sıralayacaklarımı gözünüzün önüne getirin; son dönemde inşaa edilen binalar, plazalar, camiiler ve Osmanlı döneminde inşaa edilenler, eskiden kullanılan oymalı, sanatlı mobilyalar ve şimdikiler, büyükannelerden kalan oyalı eşarplar ve şimdikiler... Artık insanlar daha mı az yaratıcı yoksa odakları mı farklı? Acaba o zaman bu muhteşem düzene ve yaratana olan şükranla, aşkla yaratılırken, şimdi para kazanmak, marka olmak mı tercih edilir oldu? Akışta kalmak ve kısmete inanarak tevekkül getirmek yerini korkuların odağında yel değirmenleri ile savaşmaya mı bıraktı?
Eskilerin şarkıları, müzikleri, filmleri ilham perilerinin yardımıyla yaratılırken, şimdikiler reytingin kulu kölesi mi?
Dünyada bunlar oluyorsa eğer, ve şayet içimizdekilerin yansıması iseler, o halde içimize bakma vakti. Bizim pusulamızda ne var? Gelecek korkusu, "gruba dahil olma" arzusu, onaylanma, kabul görme isteği, sonradan insanlarca yaratılmış ve ihtiyaç olduğuna inandırıldığımız şeylere sahip olma isteği, eşitlik ve birliğin inadına yaratılmış unvanlar ve sıfatların gerekliliği... Her hareketimizin, her düşüncemizin, her eleştirimizin kökenini incelemeli. Hangisinin sevgi hangisinin korku ile yaratıldığını-yarattığımızı keşfetmeli ve karanlığı aydınlığa çevirmeli şimdi. Çevirmeli ki evren Monet'nin, Picasso'nun, Dali'nin meleklerle beraber yarattığı resimlere dönüşebilmeli...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder